İsveç'in NATO onay süreci ve Türkiye'nin kazanımları
Ankara, İsveç meselesini Batı ile çözülmeyi bekleyen sorunlar paketi içinde ele alarak potansiyel kazanımlar elde etti. Türkiye, tüm kartlarını henüz kullanmış değil ve Erdoğan'ın manevra alanları mevcut.
Türkiye'nin, İsveç meselesini Batı ile çözülmeyi bekleyen sorunlar paketi içinde ele alarak potansiyel kazanımlar elde ettiği belirtilen analizde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsveç konusunda elindeki tüm kartları henüz kullanmadığı ve TBMM'nin onay sürecine kadar hala manevra alanlarının mevcut olduğu tespiti yapıldı.
İşte Middle East Monitor'de yayınlanan analiz:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyib Erdoğan, ülkesinin dış politikasında değişime gitti.
Erdoğan, geçen ay Litvanya'da yapılan NATO zirvesinden birkaç gün önce, İsveç'in geçen yıl Haziran ayında Finlandiya ile birlikte anlaştığı üzere Türkiye'yi tatmin edecek şekilde adımlar atmadığını vurguladı.
Protestocuların Kur'an-ı Kerim nüshalarını yakmalarına izin verdikleri için İsveçlileri eleştiren Erdoğan, zirvedeki görüşmelerin ardından ise ülkenin NATO'ya katılması konusunda ilerleme kaydedilmesini kabul etti.
Erdoğan, İsveç Başbakanı ve NATO Genel Sekreteri arasında yapılan görüşmenin ardından örgütün kapanış bildirisinde Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini Ankara'daki parlamentoya havale etmeyi kabul ettiği belirtildi. Bunun karşılığında İsveç, terörle mücadelede Türkiye ile işbirliği ve Türkiye'nin AB üyeliğine destek de dahil olmak üzere bazı taahhütlerde bulundu.
Bu gelişme, Erdoğan tarafından başarılı bir manevra olarak görüldü. Erdoğan İsveç'i genel olarak Batı ile yürüttüğü müzakerelerin bir parçası haline getirdi. Bazı kaynaklar Ankara'nın onayının, ABD'nin Türkiye'ye yeni uçaklar satmayı ve elindekileri geliştirmeyi içeren F-16 savaş uçağı anlaşmasını tamamlayacağına dair söz aldıktan sonra geldiğini belirtti.
Türkiye'ye ayrıca AB'ye katılımının hızlandırılması sözü de verildi.
Hiç şüphe yok ki Ankara, İsveç meselesini Batı ile çözülmeyi bekleyen sorunlar paketi içinde ele alarak diplomatik bir atılım yapmış ve İsveç'in NATO üyeliğini parlamentoya havale etmeyi kabul ederek kendisi için de bazı potansiyel kazanımlar elde etmiştir.
Dahası, açıklanan anlaşma terörle mücadele ve NATO-AB konularında, Ankara ile ilişkilerinde Batı'nın çifte standart uyguladığına dair Türk söylemini desteklemektedir.
Ancak Türkiye İsveç konusunda elindeki tüm kartları kullanmış değil. Konunun parlamentonun onayına sunulması biraz zaman alacak ve bu da Erdoğan'a gerektiğinde manevra alanı bırakacak.
Tüm bunların, Ankara'nın Avrupa hedefinin yakında gerçekleşeceği anlamına gelip gelmediğini göreceğiz. Türkiye'nin İsveç ile ilgili kartları ve Batı'nın Rusya ile mücadelede Türkiye'ye NATO içinde ihtiyaç duyması, yakın gelecekte AB üyeliği yönünde somut adımlar atılmasını muhtemel kılıyor. Ancak yine de sürecin aceleye getirilmesi pek olası görünmüyor.
ABD ile yapılan F-16 anlaşması bu yönde atılmış ilk adım olabilir. Anlaşma, Ankara'nın Rusya'dan füze savunma sistemi satın almasının ardından Washington'un Türkiye'yi programdan çıkardığı F-35 programına katılımına bir alternatif olarak geldi.
ABD Kongresi'nden anlaşmaya itirazlar geldi ya da en azından Türkiye'nin istediği F-16'ların Yunanistan'a karşı kullanılmaması gibi koşullarla anlaşmanın onaylanması istendi. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı ve Türk yetkililer tarafından yapılan son açıklamalar, ABD Başkanı Joe Biden'ın anlaşmanın tamamlanması için çalışma sözü verdiğine işaret ediyor.
Bununla birlikte, Türkiye'nin AB üyeliğinin hala neredeyse imkansız olduğunu söylemek abartı olmaz. Köklü bir değişiklik olmadı ve öngörülebilir gelecekte de herhangi bir köklü değişim olacağını görmek zor görünüyor. Zira tüm AB üyelerinin Türkiye ile müzakereleri başlatmayı kabul etmesi ve ardından üyeliğini kabul etmesi gerekiyor. Ve en azından Yunanistan ile Kıbrıs Rum Kesimi'nin veto haklarını kullanacakları düşünülürse, bu pek olası değildir. ABD'nin ya da diğer tarafların baskısı altında bu durumun değişeceğine dair ise hiçbir belirti yok.
Dolayısıyla bu bağlamda Türkiye adına elde edilebilecekler, özellikle Türk vatandaşları için Schengen vizesinin kaldırılması ve gümrük birliğinin geliştirilmesi gibi taktiksel ya da orta vadeli kazanımlardır.
Örnek olarak vize konusu; Türkiye'nin Mart 2016'da AB ile imzaladığı mültecilerin geri gönderilmesi anlaşmasının bir parçasıydı ancak Brüksel'in Ankara'nın şartları yerine getirmediğine inanması nedeniyle uygulanmadı.
Ancak o tarihten bu yana Türkiye-Avrupa ilişkileri gelişti. Avrupa ülkeleri Rusya-Ukrayna konusunda Türkiye'ye ihtiyaç duyuyor ve AB Ankara'nın düzensiz göç konusunu ele alışını onaylıyor. Tüm bunlar vize uygulamasının mümkün, mantıklı ve beklenen bir uygulama olduğuna inanmak için yeterli sebeplerdir. Bu, hızlı ya da kapsamlı olmayabilir ancak AB'nin konuyu ilgili Avrupa kurumlarında gündeme getirmesinin ardından sonbaharda anlaşmanın kısmi ya da değiştirilmiş bir versiyonu üzerinde çalışılması mümkün görünüyor.
Bu arada gümrük birliğinin geliştirilmesi her iki tarafın da ortak ilgi alanına girmektedir. Bu, Brüksel'in siyasi iradeye sahip olması halinde bu orta vadede mümkün görünmektedir.
Dolayısıyla önümüzdeki birkaç ay, Türkiye ve İsveç'in yanı sıra NATO, AB ve ABD'nin de dahil olduğu çok taraflı bir müzakere sürecine tanıklık edecek ve bir konuda atılacak olumlu bir adım diğer bir konuda atılacak benzer bir adımla ilişkilendirilecektir.
Ankara, konuları birbirine bağlamayı başardığı için, başka yerlerde makul kazanımlar elde etme karşılığında İsveç'in NATO üyeliğine onay verecek gibi görünüyor.